17 Eylül 2016 Cumartesi


 
 
 
BİR AŞK HİKÂYESİ

SEVGİLİM VE BEN

 

 
 
Bizimkisi müthiş bir aşktı. Çok seviyordum onu. Onu her gördüğümde o kırmızı beyaz elbiseleriyle benim aşkımdı. Benzersiz güzellikteydi. Âşıktım.

Geçmişte kavgalarımız olmuştu. Ama ben hep affetmiştim. Hatırlamak da istemiyordum. Tarihe gömmüştüm.

Trakya’da bir şeyler olmuş. Ne yapalım? Zor günlerdi. Sevgilim mecbur kalmasaydı yapar mıydı? Biz anlamazdık. Sevgilim doğrusunu bilirdi.

Sonra sevgilim ansızın beni ve arkadaşlarımı 20 sınıf birden askere gönderdi. Elimize de tüfek yerine kazma kürek verdiler. Bir şey anlamadım ama benim sevgilime güvenim tamdı. Muhakkak bir bildiği vardır diyordum içimden.

Tam eve dönmüştük ki sevgilim bu sefer bana bir başka sürpriz hazırlamış. Yine anlamadım. Varlık vergisi miymiş neymiş? Sevgilim bütün paralarımı istiyordu. Yalnız paralarımı değil neyim var neyim yoksa her şeyimi almaya kalktı. Aldı da. Vermesem Aşkale diye bir yere sürgüne gidecektim. Neden yapıyordu bütün bunları? Anlamıyordum.

Sonra bir gün sevgilimin arkadaşları evlerimize dükkânlarımıza saldırdılar. İşte onu hiç anlamadım. Neden yahu? Suçum neydi? Sonradan 6 Eylül mü, 7 Eylül mü öyle bir şeyler dediler. Her şeyi kırdılar döktüler. Her olaydan sonra bir yara daha alıyordum. Bu olanlar sanki mahşerin dört atlısı gibi üzerimden geçmiş, beni perişan etmişti. Ama benim gözlerim kördü. Sevgilimden başkasını göremiyordum.

Ancak ben sevgilimi çok seviyordum. Gökler denizler gibi gözlerini, inanılmaz güzellikteki dağlar ovalar gibi vücudunu çok seviyordum. Âşıktım ona. Unutmaya hazırdım her şeyi. Zaten unutmuştum da…

Derken sevgilimin bana yalanlar söylediğini fark ettim. Taksim’de 1 Mayıs mıydı neydi çok iyi hatırlamıyorum, bir sürü insan öldü. Sevgilim dedi ki, “işte panik oldu ezildiler” filan… Meğerse insanların üstüne sevgilim ateş açmış. O yüzden olmuş bütün olanlar. Kahraman Maraş’ta da böyle bir şeyler olmuş. İçime oturdu. Bu sefer sevgilimi affetmekte zorlanıyordum.

Sevgilim sinirlendiği zaman ne yapacağı belli olmuyordu. Bir gün bir sinirlendi, bir sinirlendi, Sivas’ta 32 aydın yanarak öldü. Bunu aramızda hiç konuşmadık. O da çok utanıyordu yaptıklarından.

Bir de Gezi Parkı denen bir yerde aramızda kavga çıktı. Çok fena kapıştık. Epey zaman dargın kaldık. Sevgilim yine bana çok kızmıştı. Üzerime gazlar filan sıktı. Hatta arkadaşlarımdan hayatını kaybedenler oldu. Çok fena darıldım.

Ama en çok üzüldüğüm benim arkadaşlarımla olan anlaşmazlıkları. Onlara PKK diyordu. 40 senede bu yüzden kaç bin arkadaşım hayatını kaybetti. Bitmiyor bu kavga. Sevgilim bir türlü çözüm bulamıyordu. Ben de çok üzülüyorum bu duruma tabii.

Sevgilim bir zaman evvel “bütün komşularımızla iyi geçinmemiz” lazım dedi. “Öyle gerek” dedi. Ben de “tabii çok haklısın” dedim. Ama nedendir bilinmez, ilk önce alt kattaki komşumuzla kavga çıkarttı. Sonra yukarı kattaki komşumuzun bir uçak oyuncağı varmış, onu kırdı. Tabi kıyamet koptu. Neyse ki sonradan özür filan diledi de onunla barıştık. Karşı apartmanda bir komşumuz vardı, o da kendi komşuları ile arasında problem yaşıyordu, gitti o kavgaya karıştı. “Sana ne sevgilim, bizi ne ilgilendirir, sen karışma” dediysem de anlatamadım. “onlar benim kardeşlerim” deyip problem çıkartmaya devam etti. Onların apartmanına yönetici mi olmak istiyor muymuş neymiş? Tabi sonunda kavga çıktı. Sevgilim Mavi Marmara diye bir gemi gezisi organize etti. . Sonra olanlar oldu. Onlarla da daha yeni yeni barışabildik.  Huzurumuz kaçmıştı. Güya komşularla iyi geçinecektik. Olmadı...

Bütün bunlar gönlümü kırıyor sevgilimle aramda uçurumlar açıyordu. Kimse artık sevgilimi sevmiyor, onu takmıyordu. Arkasından da konuşuyorlardı. Mecburi yutuyordum. Fakat ben onu öyle seviyordum ki vaz geçmeyi hiç düşünemiyordum.

Çok güzel yemekleri vardı. Sebzeleri meyveleri etleri tatlıları benzersizdi. Ama oraya da hileler karıştırıyormuş. GDOlarıyla oynanmış tarım ürünleri, hile karıştırılmış peynirler ve daha bir sürü çirkin şey. Sevgilim bir gün sahte rakı yapmış 20 kusur insan öldü. Kimisi da kör oldu.

 

İsteyenlere bir çeşit kurstan sonra ehliyet veriyordu. Ama nasıl bir kurs idiyse her bayram tatilinde yollarda onlarca insan kazalarda ölüyordu. “Sevgilim bu böyle olmaz, bu işi düzeltmen lazım” dedim kaç defa. “Bu işin fıtratında var bu”  dedi.

Çok çok kavgalarımız oldu. Benim anlattıklarım şu anda hatırladıklarım. Sonra ne mi oldu? Artık bezmiştim. Daha fazlasına dayanamıyordum.

Fakat esas mesele inançlar yüzünden çıktı. Sevgilim benim inançlarımı küçümsüyor, beni insan yerine koymuyordu. Bana “misafir” diyordu. Artık dayanamaz olmuştum. Sonunda bunca yıllık sevgilimi terk etmeye karar verdim.

Fakat ne yapabilirdim? 60 yaşımı geçmiştim. Bu yaştan sonra bir daha âşık olabilir miydim? Çok zor olmaz mıydı?

Ve bir gün onu gördüm. Mavi beyaz bir elbise giymişti. Elbisesinin her yerinde altı köşeli yıldızlar vardı. Kırmızı beyazlı sevgilimin tersine herkes onu takdir ediyor hatta kıskanıyordu. Çok çok güzeldi. Müthiş becerikli idi. İnanılmaz derecede akıllıydı. Bana da dört elle sarıldı. Yakınlarımı kucakladı.

Şimdi yeni sevgilime çılgınca aşığım. Onunla çok çok mutluyum. Bunca yıl eski sevgilimle neler çektiğimi düşündükçe “niye daha evvel terk etmedim ki” diye kendime soruyor ve pişmanlıklar yaşıyorum. Dünyaya bir kere geliyoruz. Mutluluk hepimizin hakkı. Keşke, keşke daha evvel cesaret edip o nankör sevgiliyi terk etseydim.

Bizimkisi bir aşk hikâyesi işte. Darısı hepinizin başına…

Hoşça kalın, sevgiyle kalın.

Aaron Baruch  (Ankaralı)